20 Temmuz 2022 Çarşamba

Japonlar'da Beslenme Alışkanlıkları




 Uzun Ömürlü Japon'ların Beslenme Alışkanlıkları ;

Japonlar, genelde hep zayıflardır, bunun da sebebi çok miktarda sebze tüketip çok az miktarda et tüketiyor olmaları .Ama sadece bununla kalmıyor tabi ki.

Her yemeğe başlangıçta tekrarladıkları ''Hara Hachi bu'' cümlesini de hafife almamak lazım. 

Hara Hachi bu ; Midenin sadece % 80 'ini doldur.

Tıka basa yemek yiyip, hücrelerinin uzun süreli sindirimle uğraşarak fazla enerji tüketmemesi için yeterli miktarda doyduklarında durmayı tercih ediyorlar.

Onlara göre, ki bence bizim içinde aynı şeyler geçerli, fazla yemek yemeye, atıştırmaya, yemekten sonraki tatlılara, çay yanındaki çekirdeklere, cipslere gerçekten ihtiyacımız yok geçici olarak mutluluk veren beslenmeler sadece. Vücudumuza gereksiz yük alarak, hem ağırlaşıyoruz hem de enerjimizi sindirim için gereksiz harcıyoruz.

Japonlar için, sunum da çok önemli. Yemeklerini genellikle çok çeşit yemeği, farklı tabakla ama küçük miktarlarla servis ediyorlar. Böylece önce  gözleri çok yemek görüp doyuyor   ama midelerine az yemek gidiyor.

Yapılan araştırmalara göre sofraya konulan çeşitli yemekler , çok yiyor hissi verir ama sofradan tıka basa doymadan kalmayı sağlıyormuş.

Biz de çok çeşit yaparız aslında, ama biz çeşitlerimiz koca koca tabaklarla, dolu dolu servis ederiz. Biz yaparız 1 kg zeytinyağlı taze fasülye hepsini koyarız sofraya.O çok zayıf dediğimiz Japon’lar ise; sofralarına 5 çeşit zeytinyağlı koyar ama hepsini toplasan 1 kg etmezmiş.

Kural basit aslında ,

*Bolca sebze 

*Haftada 2-3 balık 

*Az ye , sofradan tıka basa doymadan kalk 

*Sofraya çok çeşit ama  az sunumlar hazırlar.

IAfiyet olsun yerine…


Bebek Annesinin Memesine Değil, Şefkatine İhtiyaç Duyar

 


Bir annenin ilk ve en büyük hayali, bebeğini emzirebilmektir.

Annesini emen bebek, daha sağlıklı olur, daha hızlı gelişir,  kolay kolay hastalanmaz ve emen bebek ile anne arasında kuvvetli bir bağ oluşur hatta anne bebek bağı sadece emzirerek oluşur.

Evet, bazen bunu bile duyar anne adayları.

Etrafta hep emzirememe ihtimaline karşı kaygı dolu sözler dolanır, dolayısıyla anne de ister istemez ‘’Ya emmezse ‘’ kaygısı oluşur.  Herşeyin yolunda gitmesi ve bebeğini emzirebilmesi için dualar eder. Tıpkı, benim ya emmezlerse diye endişelenip o  gereksiz stres yaşadığım günler gibi.

Lal ve Can, hem ikiz hem de prematüre bebeklerdi. Normal bir bebeğe göre çok zayıftı ikisi de.

Lal 2200 kg, Can 1800 kg  minicik küçücüklerdi, yenidoğan çorabı giydirmişlerdi dizlerine kadar geliyordu çorapları. Doktor, illa emmeleri için zorlamamamızı, zaten çok zayıf olduklarını söylediğinde hiç üzülmemiştim aksine bu şartlarda küveze bile girmeden yanımda oldukları için ikisinin de ne kadar güçlü olduğunu düşünüyordum. İlk iki gece Lal biraz emmeye çabaladı, hatta hırsla emmek istiyordu ama emmeye gücü olmadığı için ememiyordu.Can ise hiç denemedi bile. Eve çıkınca, hastane tipi süt sağma makinesi kiraladık, fırsat buldukça sağıyordum ama azıcık süt geliyordu. Bazen 40’ar cc, bazen  20 ‘şer cc bazen birer kaşık. Ne gelirse eşit bölüp ikisi ne de mutlaka veriyordum.Anne sütü bu antibiyotik niyetine, bir damlası bile çok kıymetli asla kaçırırmıyım.

Mama ile büyüdüler yani.

Endişelerim çoktu benimde, ama mamayla da çok sağlıklı, yeteri kadar güçlü ve civa gibi hareketli çocuk oldular çok şükür. Hem akılları hem bedenleri gayette güzel gelişti. En büyük endişem o hep korktuğum anne bebek bağıydı,  hani emmediler ya, e 10 aylıkken de onları bırakıp işe başlamıştım. İşte o anne bebek bağı kurulamayacak sanıyordum ama o da oldu. Çünkü hiçbir zaman onları beslerken başka birşeyle uğraşmadım, gözgöze burun burunaydık hep. Emzirmiyordum ama beslerken tüm enerjimle sevgimi şefkatimi gösteriyordum. Alıp kucağıma tv izlemiyor, sohbet etmiyor ya da örtüyle örtüp aramıza mesafe koymuyordum.

İşte Jean –Jacques Rousseau diyorki;Kadınlar emzirmekle görevliler, ama bunu sadece bir görev gibi gördüklerinde bebeğin annesini ya da süt annesini emmesinin hiçbir farkı kalmıyor.

Çünkü; emzirmek sadece fiziksel bir bağdan ibaret olmamalı. Bebeğin annesinin memesinden çok şefkatine ihtiyacı var, yani annenin görevi sadece bebeği beslemeyip karnını doyurmak değil, beslerken aynı zamanda sevgi ve şefkatte göstermesi gerekiyor. Anne bebek bağı, eğer anne emzirirken bebeğin yüzüne bakarsa, onunla göz teması kurar onunla konuşursa ancak oluşuyor.

Ve ekliyor; Sağlıksız bir annenin sütü ile beslenmektense, sağlıklı bir süt annenin sütüyle beslenmesi daha iyidir.Ancak, anne şefkatinin yerini hiçbirşey alamaz.

Sütünüz olmaz, gelmez bebeğinizi mama ile ya da süt anne sütü ile besleyip büyütebilirsiniz. Ama sizin vereceğiniz sevgi ve şefkati başka hiç birşey de bulamaz…


Sevgiler...

Nermin Merve Bozdoğan 

 

18 Temmuz 2022 Pazartesi

Mavi Kuşak Bölgesi Nedir? Nereler Mavi Kuşak Bölgesidir?

 


Mavi Kuşak Bölgesi,

Daha önce hiç duydunuz mu bu adı?

MAVİ bölge ya da mavi kuşak olarak tanımlanan coğrafyalar. Uzun yaşayan insanlarla, sağlıklı ve keyifli bir hayat sürmeyi başaran ailelerin yaşadıkları bölgelere deniliyor.

Japonya’nın Okinawa adası’ndan bahsetmiştim geçen hafta, Mavi Kuşak’ta birinci sırada geliyor. Özellikle kadınlar daha uzun yaşayıp daha az hastalanıyorlar.

Dan Buettner’ın THE BLUE ZONES adlı kitabına göre ilk 5 Mavi Kuşak Bölgesi ;

1)  Okinawa- Japonya ,sebze ağırlıklı besleniyorlar ve öğünleri hep küçük tabaklarla geçiriyorlar.Ikıgai felsefelerine uyumlu yaşamaları birde birbirlerine bağlı arkadaş grupları uzun ömürlü olmalarında etkili.

 

2)    Sardinya, İtalya , sebze ağırlıklı besleniyorlar ve günde 1 ya da 2 bardak şarap tüketiyorlar.Toplum olarak birbirlerine bağlı olmaları uzun yaşamalarında doğrudan bağlantılı.

 

3)    Loma Linda, Kalifornia ,Birleşik Devletleri’nde en uzun yaşayan insanları arasındalar.

 

4)    Nicoya Peninsula, Kosta Rica , yerlileri 90 yaşından sonra bile çok aktifler,tarlalarda sabahın cok erken saatlerinde kalkıp çalışan yaşlılar var.

 

5)    Ikaria, Yunanistan , 3 kişiden biri 90 yaşın üzerinde bu nedenle ada ‘’ Uzun Yaşam Adası’’ lakabını almış.

 

Yapılan araştırmalar, Okinawa ve Ikarıa’nın ada oluşu,imkanlarının kısıtlı olduğu ve insanların birbirlerine yardım etme zorunda kalmalarından dolayı birbirlerine daha bağlı oluşları uzun ömürlü olmalarında büyük etken olduğunu ortaya koyuyor.

İnsanlara yardım etmek hayatta, çoğu insanı hayata bağlayacak kadar güçlü bir Ikıgaı .

Kısacası Uzun Yaşama’nın sırrı ;

*Beslenme , bolca sebze az et.

*Egzersiz, yorulmadan, bolca yürüyüş, tarlalarda çalışma,hep aktif olma.

*Hayat Amacı^nın olması, Ikıgaı felsefesi.

*Aşırıya kaçmadan, az ve düzenli şarap tüketmek.

*Doğru  zaman yönetimi ile planlı yaşam dolayısıyla daha az stres.

*Daha az işlenmiş gıda


Sevgiler...

Nermin Merve Bozdoğan

6 Temmuz 2022 Çarşamba

DOKTOR OLMAK MI ? YOKSA DOKTORLARIMIZI KORUMAK MI DAHA ZOR?



Pazar günü deniz canlıları saldırısına uğradım acil'de aldım soluğu, iğne, hap , merhem bana mısın demedi dün tekrar gittim acil'e yine bir iğne, merheme devam , içtiğim hap değiştirildi. Datça' da imkanlar bu kadar, aslında bir Dermotolok'un  görmesi şart dedi doktor ama Datça'da maalesef Dermotolog yok.

Bugün DR.'ların haklı grevleri var,  bakalım bayram sonuna kadar geçmezse Marmaris'e gideceğim.
Datça'da doktor yok çünkü , gelen durmuyor.

Peki neden ?

Çünkü bizim ülkemizde doktorlara değer verilmiyor. Çalıştıkları iki kuruş para ile Datça'da yaşamaları çok zor. Ev kiraları akıl alır gibi değil, o  insanlar ömürlerini kitapla okumakla, çalışmakla geçirip, en büyük sorumluluğu üstlenip, hayatta kalmamız için çabalıyorlar ama biz onlara ne uyguna bir ev, ne bir kalacak kooparatif ne de geçimlerini sağlayabilecek kadar maaş veremiyoruz.

Dün, Datça  Devlet Hastanesi'n de olmayan doktor ve bölümlerden konuşurken Muğla'da yaşayan bir Doktor'un bana söylediklerini size aynen iletiyorum.

'' Benim , her gün Muğla'dan Datça'ya gelmem bekleniyor. Ev tutamadım, en ucuz ev 4000 tl o da eşyalı  ve sezonluk, kalacak bir kooparatifimiz olsa ailemle yerleşeceğim ama bu şartlarda ev tutmam çok zor, böyle olursa tabi ki buraya gelen durmaz.''

Haklı mı?

Bence çok haklı.

Peki ne yapıyormuş biliyor musunuz?

Gece Hastanede kalıyormuş.

Ömrünü bizim sağlığımızı korumak ve kurtarmak için adayan , gençliğini, en güzel yıllarını mesleğine feda etmiş, gencecik bir doktorun bu lafına diyecek tek söz bulamadım.

Utandım...

Yetmiyor, can güvenliklerini de sağlayamıyoruz. Dün, başka bir hastanede güvenlik görevlisi olarak çalışan cani, annesinin ölümünden sorumlu tutarak Kardiyolog Dr. Ekrem Karakaya' yı  görevi başında katletti.

Kendi, ruhsatlı silahıyla vurmuş. Almış silahını beline, elini kolunu sallaya sallaya girmiş hastaneye çekmiş hiç acımadan vurmuş canice.

Sağlık çalışanları, hastanede ciddi bir güvenlik zafiyeti olduğunu söylüyor. Güvenlik tedbirlerinin artırılmasını ve hastaneye X-Ray cihazı getirilmesini talep etmiş. Nasıl olur da bunca doktor cinayeti işlenirken bir hastane'de X-Ray cihazı olmaz.

TBMM Başkanımız sayın Mustafa Şentop ; '' Sağlık çalışanlarının her türkü saldırıdan korunmaları için atılacak her adımın, getirilecek her önerinin destekçisi olduğunu belirtmek isterim.'' demiş. 

Umarım bu son olur...

Peki ya kalan 7 ve 8 yaşındaki o iki güzel kız çocuğuna ne olacak?

Haklılar, 
Grev yapmakta da, isteyerek çalışmamakta da haklılar...





3 Temmuz 2022 Pazar

- SİVAS - Gezilecek Yerler ? Nerede Kalınır?Ne Yenir? Ne Alınır?



 





SİVAS

Bu kış gittiğimiz Kars seyahatimizin dönüşünü  Doğu Ekspresi’nin  yataklı vagonu ile yapmak için günlerce sabahladım bilgisayar başında. En sonunda  Doğu Ekspresi treninde yer bulamayınca Sivas’tan Ankara’ya  4 Eylül Mavi trenine yataklı vagona yer buldum ve hiç nasıl gideriz, nerde kaç gece kalırızı diye düşünmeden aldım biletleri . Çünkü, tek derdim yataklı vagon ile yolculuk yapıp o keyfi yaşamaktı.

Bu seyahati planlarken, elimde Sadece Kars’a gidiş uçak bileti ve Sivas’tan dönüş tren bileti vardı. Herşeyi Kars’a gidiş ve Sivas’tan dönüş biletimize göre organize edip ayarlamak pek kolay olmadı ama müthiş keyifli bir seyahat oldu. Kars’tan Erzurum’a Doğu Ekspresi ‘nin Yataklı Vagonu geçip iki gece Erzurum’da kaldık, sonra da Erzurum’dan  Sivas’a Doğu Ekspresi’nin Pulman Koltuk vagonu ile geçtik.Tabi bu konaklama sayısı hep boş bulup düşünmeden aldığım tren biletlerine göre ayarlandı.

Sivas, 

Doğu Ekspresi ile 4 Eylül Mavi trenilerinin geçtiği ilk ortak nokta. Bu yüzden Kars seyahatinizde sizde benim gibi illa yataklı vagon ile yolculuk etmek istiyorsanız alternatif olarak Sivas’ı da seyahat planlarınıza ilave edebilirsinizki bence mutlaka eklemelisiniz.Görülmeye değer bir şehirmiş.



Sivas’a vardığımızda saat 23:30 idi direk taksiye binip otele geçtik. Otele giderken en meşhur caddesi İstasyon Caddesin’den geçtik öyle geniş ve öyle uzun bir caddeki, ışıl ışıl dükkanlar, her çeşit mağaza,  tanıdık markalar Kars ve Erzurum’dan sonra çok hareketli ve canlı gelmişti. Ama saat daha 12 bile olmadan bütün mağazalar kapanmış, o ışıl ışıl cadde de inlerle cinler top oynuyorlardı.

Sivas’ta Buruciye Otel’de kaldık

Gitmeden önce netten araştırıp bulmuştum. Sivas’ın en yeni ve en lüks oteli diye geçiyor ama gittiğimizde geç olmuş diye sıcak su yoktu. Benden size minik tavsiye böyle küçük aksaklıkları göze alırsanız, hayal kırıklığı yaşamayıp seyahatinizin her halinden keyif alırsınız.

Sivas’ta Nasıl Gezdik?

Otelde sadece bir gece kaldık,  ertesi sabah annemin orada yaşayan arkadaşı Fatma Abla ile buluştuk. İyiki Fatma Abla vardı ve bizi aldı çünkü biz o bavullarla o karlı yollarda mümkün değil ne yürüyebilirdik ne de gezebilirdik.Maalesef tren garlarında büyük şehirler gibi bavul emanet edebileceğiniz yerler olmuyor. Sağolsun Fatma Abla, bir rehber gibi bizi gezebileceğimiz her yere götürdü ve bir günde şahane bir Sivas gezisi yapmış, Sivas’a dair ne varsa görüp gezmiş olduk. Kendimiz  1 değil 3 günde kalsak bu kadar yeri, böyle bilinçli bir şekilde gezemeyebilirdik. Gerçekten bir  şehri yaşayandan dinleyip , onunla gezmek çok başka.


Biz, Şubat ayında oradaydık.Yollar karlı, temizlenmemiş insanlar kendi dükkanlarını kendileri temizliyordu.Halkın en çok dert yandığı konuda sanırım kaldırılmayan karlardı.



Sivas’ta Ne Yenir?

Aslında öyle çooook meşhur bir yemeğini duymadık. Bize özel Etli Ekmek yaptırdılar bayıla bayıla yedik çünkü yumuşacık çok lezzetliydi. Birde Çifte Minare Çarşısının içinde oralet içik, eski İstanbul gibi geldi bana. 

O çarşı’nın havasını solumak için Sivas’a giderseniz çarşya girmeden ve bir oralet içmeden dönmeyin derim.

Sivas’tan Ne Alınır?

Sivas’ta en çok bakır eşyalar var. Çarşının içine girdiğinizde hemen hemen her dükkanda bakırlar, tesbihler ve çokça bıçak görüyorsunuz.



Giderken ‘’Sivas’ta ne yaparız? Nasıl geçer zaman?’’ diyordum ama şimdi İyiki Sivas’a gitmişiz diyorum gerçekten çok farklı bir havası, kendine has kültürü ve gezilip görülmeye değer bir sürü yeri var.

Sivas’ta Nereleri Gezdik?

Biz bir günde sadece,

* Çifte Minareli Medrese



* Sivas Kent Müzesi



* Bürücüye Medresesi



* Bakırcılar Çarşısını gezebildik. 



Hepsi aynı yerde yürüyerek gidebiliyorsunuz . Hepsini ayrı ayrı yazıp anlatacağım ama Sivas Kent Müzesine mutlaka gitmenizi tavsiye ederim orayı gezince bütün Sivas’ı , tarihini, dününü, bugününü görmüş gezmiş kadar oluyorsunuz.

Sivas’ta Gezilecek Yerler

*Çifte Minareli Medrese

*Sivas Kent Müzesi

*Atatürk Kongre ve Etnografya Müzesi

*Bürücüye Medresesi

*Gök Medrese

*Sivas Arkeoloji Müzesi

*Ulu Camii

*Kangal Balıklı Kaplıca

*Gökpınar Gölü

*Şuğul Vadisi

*Gemerek Sızır Şelalasi

*Zara Tögürge Gölü

*Hafik Gölü

*Sivas Eğri Köprü

Merak ettiğiniz konularla ilgili bana her zaman yazabilirsiniz.

e-mail : bozdogannmerve@gmail.com

 

Sevgiler

NERMİN MERVE BOZDOĞAN