30 Aralık 2020 Çarşamba

Hoşçakal 2020


 2020 ‘yi Uğurlarken 


2019’u uğurlarken yeni yıldan çok büyük umutlarım ve fazlaca beklentim vardı.

Sebebini bilmiyorum ama bu yılın benim yılım olacağına ,hayallerime, hedeflerime giden yolda başarılı olacağıma, sağlıklı, bereketli ve güzel bir yıl geçireceğime inanıyordum. 


Tüm bu düşüncelerime gerçekten inanmıştım lafta değil gerçekten benim yılım olacaktı.

Tabiki 2020 tamda hayal ettiğim gibi bir yıl olmadı, herkes gibi benide alt üst etti.

Gezemedim, eğlenemedim, keşfedemedim, sarılamadım, göremedim, kavuşamadım...

Korku içinde, tedirgin , gergin , endişe ve hasret dolu bir yıl geçirdik hepimiz.


Ben 2020’nin benim yılım olacağına inanarak başladım, çok zor çok kötü bir yıl olmuş olsada çok güzel yanları da oldu. İnandığım gibi başardıklarım da oldu, gerçekleşen hayallerimde ...


Ve bugün, 2020’yi uğurlarken , karşıladığım günden daha büyük umutlarım ve hayallerim var.

2020 benden , bizden, sizlerden çok şey esirgedi, çok şey aldı götürdü ama bana şunu öğretti.


Koşullar, şartlar ne olursa olsun hayallerinden ve hedeflerinden asla vazgeçme, başarmak için çalış  ama önce başaracağına inan, her şey tepetaklak olmuş bile olsa sen kendi mücadelenden vazgeçme ve unutma zafer kendine inananlarındır.


Güle güle 2020, 

Hoş gel 2021...


23 Kasım 2020 Pazartesi

GURME ARI




Gurme Bal’ın hikayesi Emekli Nakliyeci Alaeddin İnan’ın hobi amaçlı arıcılık kursuna gidip, kursu başarıyla bitirmesiyle başlıyor. Önce eş dost akrabalarına katkısız doğal bal üretmek amacı ile satın aldığı 10 kovan arı ile sonra her geçen gün artan kovan sayısını çoğalarak bugünlere geliyor .


Gurme Arı Balları’nı diğer ballardan ayıran  özellikleri;



Arıları Gezdirerek Bal Üretiyorlar 

Mevsimler değiştikçe, değişen çiçek çeşitliliğini takip ederek nerede hangi çiçek ne zaman açıyor ise oraya tırlarıyla arıları taşıyarak yıl boyu farklı çiçek özlerinden oluşan balları tırdan kovanları indirmeden sürekli arıları gezdirerek farklı çiçek türlerinin bulunduğu yerlere gidip farklı içerikli bal çeşitleri üretiyorlar.


Şu anda sürekli gezen 150 kovan arı ile hiçbir kimyasal , biyolojik veya tarımsal ilaç yada katkı maddesi kullanmadan, sadece kekik yağı, nane yağı, defne yaprağı ve okaliptüs yapraklarından faydalanarak tamamen doğal ürünler ve doğal mücadele teknikleri ile üretim yapıyorlar.



Ham Bal Üretiyorlar


Peki ham bal ne demek ? 




Bal, yüksek sıcaklıklara çıkartıldığında besleyici özelliğini kaybederek faydadan çok zararlı bir hale gelir. Gurme Bal, ballarını paketlerken 45 derecenin üzerindeki sıcaklıklara çıkartmadan bizlere sunuyor, 

balları donmasın ve akışkan özelliğini kaybetmesin diye müdahale etmek yerine tamamen besleyici özelliğini korumaya yönelik çalışıyor .

Ve ballarını paketlerken yoğun bir  filtrasyon uygulamayıp içlerinde daha çok polen ve propolis parçalarıyla daha besleyici, vitamin ve mineral açısından daha zengin kalmalarına özen gösteriyorlar.


 

Ve tüm bunları yaparken sadece balların  değil arıların da sağlığına dikkat ederek hem ballarının hem de arılarının sağlıklı, doğal ve katkısız olması için çalışıyorlar.


Gurme Bal çeşitleri;


IHLAMUR KESTANE BALI :

Kestane balı deyince akla ilk gelen ilaç niyetine kullanılan , çok fazla tüketilemeyen ağır bir baldır ancak Gurme Balın Ihlamur-Kestane balı; sadece kestane  değil ağırlıklı olarak ıhlamur çiçeklerinden elde edilen nektarı ihtiva etmekte. Ihlamur kestane ballarını üretmek için arılarını, Bursa Karacabey Longoz ormanlarının hemen üst kısmında bulunan ülkemizin belki de en yoğun ıhlamur ağacı popülasyonuna sahip olan Karacabey Kurşunlu Bal ormanlarına götürüyorlar ve burada yaklaşık bir ay boyunca ıhlamur çiçeklerinin en yoğun olduğu dönemde arıların bal üretmelerini sağlıyorlar. Bu bölgede aynı zamanda bulunan kestane ağaçlarından da nektar toplayan arılar ıhlamur ve kestane nektarlarını kendileri harmanlayarak peteklere yaklaşık %70 ıhlamur + %30 kestane balı olarak depoluyorlar. Böylelikle kahvaltıda rahatlıkla  tüketebileceğiniz kadar hafif ancak kestane balının faydalarını da içeren bir bal üretmiş oluyorlar.

 

TİRFİL – ADAÇAYI – PÜREN :

Mayıs ayında Çanakkale – Biga’nın kırsal bölgelerinde konaklayan arılar baharın ilk güneşli günleri ile birlikte bu bölgede açan kır çiçeklerinden aldıkları nektarlar ile bal üretirler, bu dönemde pek çok çiçek türünden çalışan arılar yoğun olarak buldukları çiçekler Meşe ağacının yanı sıra, Mor Tirfil, Adaçayı ve Erken Püren çiçekleri. Mor tirfil çiçekleri ve Meşe ağacından alınan nektarlar bala koyu pekmeze yakın bir renk verirken ada çayı nektarı hoş bir aroma katıyor ve erken püren çiçekleri ise mineral ve vitamin açısından balı zenginleştiriyor.

 

TRAKYA ÇİÇEK BALI :

Yaz aylarındaTrakya’da yoğun olarak bulunan ayçiçeklerinin nektarından üretilen baldır, tamamen çiçek balı olduğu için früktoz açısından zengin bir bal olan Trakya çiçek balı kahvaltıda keyifle yiyebilirsiniz aynı zamanda uygun fiyatıyla neredeyse çayınıza sütünüze  şeker yerine kullanabileceğiniz. Çiçek ballarının tamamı gibi Trakya Çiçek Balı’nın bir özelliği düşük sıcaklıklarda hızlı bir şekilde donar ancak benmari yöntemi ile kavanozu yaklaşık 45 C yi geçmeyecek sıcak suyun içerisinde bekleterek çözülmesini sağlayabilirsiniz veya bir kasenin içerisinde kalorifer peteğinin üzerinde de bekleterek çözülmesini sağlayabilirsiniz.

22 Kasım 2020 Pazar

Bazen Dinlenmek Gerek


İstanbul’du taşınmaydı derken hem ruhen hem fiziken çok yoruldum.Biraz dinlenmek istedim, bir haftadır ne yazdım, ne çizdim, ne okudum, ne de planladım sadece doğaya bıraktım kendimi, telefondan birazda olsa uzak durmak istedim , bolca çocuklarla çocuk oldum resmen tatile çıkmış gibiyim. Ve her zaman olduğu gibi yeni haftaya güzel başlamak için enerjimi bugüne depoladım.Arada ruhumu,kalbimi dinlendirmek iyi geliyor hem daha çok düşünüp daha doğru kararlar almamı sağlıyor  hem dışarıdan bir göz gibi kendimi değerlendirmemi hemde önümü gömemi sağlıyor.

Bir anne, bir blogger, bir influencer hepsini aynı anda heleki bu pandemi sürecinde yapmak pekte kolay değil aslında ama şu bir hafta kendimi öyle çok dinlendirdimki beni yoranın bunlar olmadığını tam tersine beni çocuklarımın, yazı yazmanın, üretmenin, paylaşmanın daha dinç tuttuğumu farkettim.

Ben yoruldum, durdum dinlendim, şimdi tüm hayallerim planlarımla yoluma yeni yollar, yeni fikirler ve yeni sürprizlerle devam ediyorum.Tüm enerjimle, Datça’nın güzellikleriyle size de şahane bir hafta diliyorum.



9 Kasım 2020 Pazartesi

10 Kasım 2020

  1.  

Atam, 

İzinden yürüttüğüm iki evladım var 

Bugün sana çiçekler getirdiler 

Olmasaydın olmazdık biliyorlar

Kuru fasulyeyi çok sevdiğini de biliyorlar

Cumhuriyeti senin kurduğunu da biliyorlar 

Anıtkabir’de uyuduğunu da biliyorlar

Keşke görebilsek diyorlar keşke diyorum keşke...

Bakma küçük olduklarına daha okula bile gitmediklerine 

Ben biliyorum, seni çok iyi tanıyorlar ve tıpkı bizler gibi görmeden çok seviyorlar...


8 Kasım 2020 Pazar

İzmir


 İzmir...

Uzaktan hissettik acısını, yokluğu gördük, hüznünü yaşadık

Herkes etkilendi onların yaşadıklarından, kimimiz az kimimiz çok.

Biliyorum hepimiz elimizi taşın altına koyduk, kimimiz dualar etti, kimimiz evindeki battaniyeyi paylaştı, kimi aş götürdü, kimi gidip dertleşti  merhem oldu yaralarına,kimi tonlarca malzeme aldı evsizlere ilaç oldu kimi kocaman gönlünden bir paket boya kalemi koparıp gönderdi.

Ben mesela, ben o minicik çocukları mutlu etmek istedim .

Ve sizler, yardım elime güç katan güzel yürekli dostlar, kiminiz  sesime ses olup daha çok insana ulaşmamı sağladınız, kiminiz belki varken belki yokken bir sürü yardım gönderdiniz. Sizlerin sayesinde Datça’da başlattığım yardım kampanyamıza İstanbul’dan, Ankara’dan Antalya’dan bile  yardımlar yağdı. Bütün yardımları toplayıp kargo ile gönderecektim ama sizler öyle güzeldiniz ki siz benim yardım çağrıma öyle güzel cevap verdinizki bende emanetlerinizi  bizzat gidip o çocuklara  tek tek ellerimle vermek istedim.Hepsinin gözleri parladı sizin hediyelerinizle, kimi sevinç çığlığı attı görünce kimi “Benim var abla olmayan alsın” dedi bizi ağlattı, kimisi çıplak ayağına hemen giydi gönderdiğiniz çorapları kimisi hayallerini yapmaya başladı  gönderdiğiniz oyun hamurlarıyla, kimisi boya yapacak boyama öğrenecek,kimisi resim çizecek belki yıkılan evini belki hayalindeki evini...

Ben tüm emanetlerinizi teslim ettim,o güzel çocukların hiçbirini unutmayacağım, onlarda sizleri asla unutmayacaklar...

Hepinize sesime ses olduğunuz için, yardım elime ortak olduğunuz için, o küçücük çocukları mutlu ettiğiniz için, o güzel yürekleriniz, güzel mesajlarınız , desteğiniz için sonsuz teşekkürler.

Allah hepinizden razı olsun, hepinizi tıpkı sizler gibi insanlarla karşılaştırsın...

Sevgiler 


Nermin Merve Bozdoğan 

27 Ekim 2020 Salı

Bizim Evden Haberler


Bir #bizimevdenhaberler  gününden daha merhaba 

Hayallerdi, benim ısrarımdı derken gerçeklerle yüzleşip harekete geçmeye gelmişti sıra.Evet istemesi, hayal kurması,ısrar etmesi kolaydı ama birde gerçek ve zor yanları vardı. En zor yanı neydi diye sorsanız o çok sevdiğimiz arabamızdan ayrılacak olmamızdı belkide. Çok çekti kahrımızı, Lal ve Can’ı büyüttü bir kere, nerelere götürdü gezdirdi bizi, ne bayramlar, ne düğünler gördü, az zıplamadık tepesinde, ne videolar çektim üstüne çıkıp vakit bulup editleyemediğim. Hiç yarı yolda bırakmadan ailemizden bir parça oldu benim beyaz kızım

Ama gel görki hayat öyle göründüğü gibi kolay değil,birşeylere sahip olmak için çok çabalamak, çok emek vermek ve bazı şeylerden vazgeçmek gerekiyor.Biz ilk iş arabamızı sattık evimiz için , bu pozda son günün hatrına veda pozumuzdu 

Çok seviyorduk, çok rahat ediyorduk ama hep dualar ettiim alan dahası çok sevsin, daha çok gezsin, daha rahat etsin. 

 Hayrını görsün, sağlıkla kazasız belasız kullansın inşallah...

Sevgiler 

Nermin Merve Bozdoğan 


22 Ekim 2020 Perşembe

Datça’daki Yuvamız İçin Dişi Kuş Nasıl Diretti?



Senelerdir Datça’dan ev-arsa bakardık ama niyeyse hiç heveslenmezdim. Bu sene Gökhan İstanbul’dayken annemle arsa bakmaya başladık, bir sürü arsa gördük, bir sürü ev gezdik hiçbiri o ilk gittiğim arsa gibi değildi. Daha büyükleri, daha ucuzları, daha merkeze yakınları çıktı karşımıza ama benim aklım hep o ilk baktığımızdaydı. Birgün Gökhan’a “Gel artık hemen şu arsayı alalım” dedim, ama gelmesi imkansızdı çalışıyor ve izin öncesi inanılmaz yoğundu.Bu arada arsa’nın başka alıcıları da vardı, uykularım kaçıyordu ya bizden önce davranır alırlarsa, ya kaçırırsak diye.

O gün, işte o gün, Gökhan’ın en yoğun olduğu gün hayatımda ilk defa durmaksızın başının etini yedim, o bana “Toplantıdayım sonra konuşalım “ yazdıkça ben ona “Bu arsa kaçarsa bak kötü olacak, yalvarırım hemen akşama atla gel, arsayı gör, istersen alma ama bir gör pişman olmayalım sonra gel gör hemen dön yine ama yalvarırım gel yoksa satılacak” diye diye yedim bitirdim.

Önce “Geliyorum akşama, ama beğensemde almayacağım o arsayı bana bu yoğunlukta bunu yaptığın için” dedi.Durmadım, dil dökmeye kafasının etini  yemeye devam ettim .Bir yanım “Merve bu kadar zorlama olmuyorsa olmuyor her şerde bir hayır vardır” diyordu ama ağır basan yanım ; “Merve,burası sizin hayallerinizin yeri pes etme, inandığından sakın vazgeçme olacak! burası sizin kaderiniz, boşuna dememişler yuvayı dişi kuş yapar diye devam et,mutlaka ikna et Gökhan’ı burası sizin olmalı” diyordu.

Çok kızdırdım, çok üzerine gittim öyle çok inanmıştımki oranın bizim olması gerektiğine en sonunda “Tamam git konuş başlat işlemleri al arsayı sen beğendiysen bende beğenirim” dedi.Evet çok inanıyordum beğeneceğine, hayatımda hiçbir şeyden bu kadar emin olmamıştım.

Öyle böyle derken ben emlakçıyla konuştum 2-3 gün süre istedim, Gökhan işlerini hızlı halledip biraz daha erken geldi derken o direttiğim arsayı aldık.

Şimdi ikimizinde evden konuştukça gözlerimiz parlıyor , bazen kadın olarak bazı kararları verip, diretmek kararsız eşleri harekete geçirmek bize düşüyor, boşuna demiyorlar 

“Yuvayı dişi kuş yapar” 


Sevgiler 

Nermin Merve Bozdoğan 

25 Eylül 2020 Cuma

Sambu Well Elderberry For KİDS


 Herkese merhaba,

Bu zorlu günlerde ve mevsim geçirlerinde en çok dikkat ettiğimiz şey tabiki çocukların ve benim sağlığımız,bağışıklık sistemimizi güçlü tutmak ve vitaminlerimizi aksatmamak.İşte tüm bunlar düşünülerek üretilmiz bir takviye gıda ile tanıştırmak istiyorum sizleri.

Sambu Well Elderberry for KIDS , içerisinde Kara Mürver meyvesi, C vitamini, çinko ve D3 vitaminleri ile sonbaharda  çocuklarımızı koruyucu görevini üstleniyor. Çocuklarımızın daha enerjik, daha sağlıklı , daha iyi uyku düzeni olması ve hastalıkları karşı koruyup hastalandıklarında çabuk iyileşmeleri için gerekli tüm vitaminlerle zenginleştirilmiş bu şurubu  4 - 10 yaş aralığındaki çocuklar için kullanabiliyoruz.
SambuWell Elderberry For Kıds içeriğindeki;
C Vitamini,bağışıklık sisteminin normal fonksiyonunun korunmasına yardımcı olur.Özellikle bu dönemlerde, yani mevsim geçişlerinde kendimizi daha dinç hissetmemizi sağlar.
Çinko,çocukluk, ergenlik ve gebelik dönemlerinde gelişmeyi destekleyen minarellerin başında gelir. Bağışıklık sistemi, göz sağlığı, kemik gelişimine katkı sağlar ve çinko eksikliğinde saç dökülmesi,tırnak kırılması, depresyon ve sinirlilik halleri oluşabilir.
Kara Mürver Meyve özü, C vitamini, B6 vitamini ve demir zenginidir. Kara Mürver meyvesi,  antioksidan açısından çok güçlü olup mor rengi güçlü antioksidan özelliği taşır. 
D3 vitamini, kandaki D vitamini seviyelerini arttırmada çok güçlü bir vitamin türüdür.Güneş ışığından aldığımız D vitamininin etkisini arttırmada da bize faydası olacaktır.
Çocuklara olduğu kadar biz yetişkinler içinde suda eriyen tablet formu geliştirilmiş, SambuWell  Elderberry Efervesan tablet biz yetişkinler için tam bir mucize. Her tabletin içinde bir günlük almamız gereken C Vitamini miktarı bulunuyor. İçerisindeki Kara Mürver meyvesinin yapılan araştırmalar sonucu, romatizmaya, solunum yolları hastalıklarına ve ağrıya iyi geldiği saptanmıştır.
Biz bu zorlu süreçte hem kendiniz hemde çocuklarınızın vitamin ihtiyacını karşılarken bağışıklık sistemimizi de korumak için sizlerde tüm eczanelerden temin edebilirsiniz.

Sevgiler 

Nermin Merve Bozdoğan 

24 Eylül 2020 Perşembe

Çocuk Odasına Renk Seçimi

İ


Hayallerim, hayallerimiz deyip duruyorum ama tabiki eğer  evde çocuk varsa evin dekorasyonu, kullanım alanı, penceresi,merdiveni hemen hemen herşeyi onlar düşünülerek yapılıyor.Neyseki büyüdüler biraz daha esnek kararlar alıp sınırlarımızı biraz daha genişletebiliyoruz. Ancak yine de her detayda önce onlar düşünülüyor.

Birde işin tatlı tarafı var, eğer evde çocuk varsa o eve renk katıyor, neşe, cıvıltı katıyor.Duvara pembe renk büyüsü ,masa sandalyelere şirinlik belki yataklara kahramanlık havası geliyor ister istemez .

Peki ya iki ayrı cinsiyetten çocuk var ise?

İki kıza oda yapmak kolay ya da 3 erkek çocuklu bir evi dekore etmek.

Ya bizim gibi hem kız hem erkek çocuklu aileler nasıl yapacak? Her çocuğa bir oda gerek ama şartlar öyle kolay değilki yapalım.Farzedelimki tek odayı paylaşacaklarki birkaç sene daha öyle planlıyoruz. Ne renk olacak renkler?

Lal, @ozterinsaat Adem dedesine dediki “Ben pembe oda istiyorum” dedi.

Can, hercai bir mavi diyor, bir batman’im ben kara olsun diyor ama ısrarcı değil pek ilgilenmiyorda aslında Lal renk isteyince o da istiyor. Ama Lal kararlı pembe olsun duvarları yatağımda Elsa’lı olsun 

Bana soracak olursanız ne pembe ne mavi ikisinden uyacak bir renk istiyorum  ama hangi renk bulamıyorum.


Sevgiler 

Nermin Merve Bozdoğan 


21 Eylül 2020 Pazartesi

Dekorasyon Fikirlerine Açığım






Bu aralar malum gündemimiz yeni yapılan evimiz..

Benim içinde günün en güzel anı, kahvemi ve dekorasyon dergilerimi alıp şu güzel sonbahar esintisinde gezdiğim evlerin, bahçelerin arasında hayallere dalıp kendime yeni yeni dekorasyon  fikirleri ürettiğim anlar. Onun rengi, bunun ayağı, şu evin perdesi, bu bahçenin masası derken ortaya tonla fikir çıkıyor.

Gönül isterki tıpkı dergilerdeki gibi olsun herşey ama pekte kolay değil o hayatları birebir kurmak ama onlardan fikir almak, hayalindekiyle birleştirmek, o imkansız diye baktığımız evin dekorasyonundan esinlenip evlerimizde kendimize özgü bir hava yaratmak hiçte zor değil.

O zaman haydi gelin ben hayallerimizi , neler düşündüğümüzü ve neler yaptığımızı, gördüğüm güzellikleri paylaşayım sizde benimle fikirlerinizi tecrübelerinizi paylaşın.

Hem bize hem de bizim gibi ev yaptırmayı düşünenlere fikir olsun ama en çok bu postlarla kurduğumuz hayallerimiz gerçek olsun.

20 Eylül 2020 Pazar

Zorunlu Olmayan Eğitim mi? Risk Altında Olan Sağlıkları mı?



Bugün günlerden 21.09.2020 pazartesi.

Eğer hayatımız normal seyirinde gidiyor olsaydı  milyonlarca çocuk okula , Lal ve Can’da tam gün ana okuluna başlayacaklardı. 

Ama olmadı, bugün sadece ilkokul 1. Sınıflar ve Anaokulları eğitime başlıyorlar, onlarda zorunlu değil eğer Veli göndermek isterse veya göndermeye mecbursa, bakacak hiç kimsesi yoksa  çocuğunu okula gönderecek. 

Haftada sadece 2 gün o da isteyen gelir istemeyen gelmez. Kısalan ders saatleri, azalan okul günleri.İsteyen çocuğun gelip istemeyenin gelmediği bir sınıfta verilen eğitim ne kadar verimli olacak?

Çünkü durum o kadar vahimki, kimse sorumluluk almıyor tüm sorumluluk velide o kadar yanlışki okula gitmeleri bu yüzden zorunlu tutamıyorlar!!!

Umarım tüm veliler bu gerçekleri göz önünde bulundurarak hareket ederler, doğrusu ben göndermeyi doğru bulmuyor ve sağlıklarının eğitimlerinden çok çok çok daha önemli olduğunu düşünüyorum.

Bir düşünün ,

Zorunlu tutulmayan, verilmesi gerektiği gibi verilmeyen eğitim mi? 


Yoksa yüksek risk altında olan sağlıkları mı? 

31 Ağustos 2020 Pazartesi

BEBEĞİN ANNEYLE YATMASININ RİSKLERİ



Bebeklerin anneyle birlikte yatmalarının güven duygusu oluşturduğunu yazmıştım.

İlk doğdukları günden itibaren ister anneyle bebeğin aynı oda da uyuması ister aynı yatakta uyumaları her ikisi de bebeğin daha huzurlu olmasını ve kendini güvende hissetmesini sağlıyor. Ancak anneyle bebeğin aynı yatakta uyurken dikkat etmeleri gereken noktalar var.

Öncelikle yeni doğan bebek ile anne aynı yatakta yattığında yatağı sadece ama sadece ikisi paylaşmalı. Baba bir süre anne ve bebeği baş başa bırakmalı.

Eğer bebek yatağa monte edilmiş bir yatakta yatacak ise, bağlantının iyi yapıldığından emin olunmalı.

Bu şartları yerine getirdiyseniz eğer aşırı yorgunluk ve uykusuzluk haliniz yok ise bebeğinizle uyuyabilirsiniz. Ancak eğer çok yorgun ve uykusuz iseniz bebeğinizle uyumanız riskli olabiliyor.

Çünkü; bebeğinizle yan yana uyuduğunuzda her kıpırdamasını, her hareketini sizin hissedecek derinlikte bir uyku uyumanız gerekir. Eğer aşırı yorgun ve uykusuzsanız uyku ağır gelecek ve bebeğinizin dönüşü, uyanık oluşu vs bunları duyamayacaksınız.Hamileliğin son haftalarındaki o uykusuz geceler, o minik tekmelere uyanmalar hep bizleri bu hafif uykuya hazırlamış olsada yine de çok yorgun ve uykusuz olduğunuz günlerde yanyana yatmamanızda fayda var. Bebeği duymamanızın yanı sıra uyuyup bebeğin üzerine kayma, kolunuzu atma vb gibi tehlikelerde olabilir. Ben yanyana uyurdum ama emzikleri düşse uyanırdım lütfen kendinizde bu gücü görüyorsanız yanınıza alın.

Siz yine birlikte uyumak istiyorsanız, yanınızda her kim varsa ondan uyuyunca bebeği beşiğine yatırmasını ya da yanınızda kalıp siz uyanana kadar bebeğe dikkat etmesini isteyebilirsiniz.

Lohusalık, annelik müthiş bir duygu ama bir o kadar da zor . Bu yüzden yardım istemekten, bebeğe ve kendinizi şımartmaktan kaçınmayın.Riskler var diye ne bebeği huzursuz edin ne de kendinizi onun o kokusundan mahrum bırakın.Yalnız değilsiniz, size destek olacak gözlemleyip bebeği koruyacak mutlaka biri vardır etrafınızda.

Bebek kokusuyla uyumak cennette koşmaya benzer.

Sevgiyle kalın...

Nermin Merve Bozdoğan 

29 Ağustos 2020 Cumartesi

ANNEYLE YATAN BEBEKLERDE BAĞIMLILIK DEĞİL GÜVEN OLUŞUR



Daha anne olacağımı öğrendiğim  gün başladım okumaya. Önce pedagogların, doktorların kitaplarını  sonra tecrübeli annelerin kitaplarını ve bloglarını okudum. Okuduklarımdan anladığım, bildiğimiz bazı katı kuralların pekte doğru olmadığı hatta bazı bilgilerin yanlış olduğuydu.

Bunlardan biri, yeni doğan bebeğin anneyle birlikte uyuması.Toplum olarak şunu kabullenmiş durumdayız, bebek hiç bilmediği bir dünya'ya doğar ama anneyle birlikte uyumaz.

Neden ?

Çünkü, anneyle birlikte uyuyan bebek eğer anne uykuya dalar ve bebeğin üzerine yatarsa bebek boğularak ölür.

Bu bilgiyi hemen hemen her anne bilir ve buna göre hareket eder, oysa bu bilgi bilimsel olarak kanıtlanmış bir bilgi değil sadece bir düşünce.Tam aksine yapılan araştırmalara göre, anneyle uyuyan bebeklerin daha sağlıklı, mutlu ve huzurlu oldukları gözlemlenmiş.

*Bir kere anneyle uyuyan bebek, annenin varlığını hissederek güven duygusu yaşar.Kendini güvende hisseden bebekler daima daha huzurlu ve daha mutludurlar.

*Anneyle uyuyan bebeklerin  uykuları daha derin, daha kaliteli ve daha uzun süreli olur.

*Anne'nin bebeğiyle yatması, gece emzirmelerini daha sık ve daha uzun yapabilmesine olanak sağlar. Sık emzirmekte anne sütünü çoğaltır.Yani annenin bebeğiyle uyuması süt oluşumunu da olumlu yönde destekler.

*İsviçre'de yapılan araştırmalarda, bebeğiyle uyuyan annelerin, emzirme esnasında salgılanan hormon düzeyinde artış, rahim kaslarında esnemeyle daha kısa sürede eski halini aldığı ve sütün daha fazla salgılandığı gözlemlenmiş.

*Anne göğsünde uyuyan bebeğin, anne kalp ritminin etkisiyle daha düzenli nefes aldığı ve oksijeni daha verimli kullandığı görülmüş.

Notre Dame Üniversitesi Anne-Bebek Uyku Davranışları Laboratuvarı’nda yapılan
çalışmalarda,bebeğin anneyle yatmasının hem fizyolojik hem de psikolojik açıdan çocuğa fayda
sağladığını, bu yakınlığa annenin de ihtiyacının olduğunu göstermiş.

*Yeni dünyaya gelmiş bebeğin ve lohusa annenin birlikte uyumaları kaybetme kaygılarını hafifletir. Daha iyi bir uyku uyur ve daha mutlu uyanırlar.

*Ve en önemlisi de, anne bebek arasındaki o müthiş duygusal bağı güçlendirir.Anneyle yatan bebeğin bağımlılık duygusu değil güven duygusunun geliştiği gözlemlenmiş.

Tüm bu sebepleri bilerek ve isteyerek, doğdukları gece ağladıklarında Lal ve Can'ı göğsüme alıp uyutmuştum, inanılmaz huzurla uyumuşlardı.Aslında Lal ağlamamıştı ama ben onu da göğsüme alıp uyutmuştum. Taburcu olup eve gittiğimizde de ilk altı ayı aynı oda da geçirdik, ikiz oldukları için ikisini birden yanıma alıp uyuyamıyordum ama o gece birinde bir huzursuzluk varsa hiç bebeği yormadan direk yanıma alıyordum , birlikte uyuyorduk.

Anne ve bebeğin birlikte yatması sakıncalı diye bilinir oysa tam tersidir. Anne bebeğiyle uyursa bebeğinde, annenin de daha huzurlu, daha derin ve daha sağlıklı uykuları olur.

Eğer bir bebeğin uyku problemi yoksa o bebek dünya' nın en kolay ve en keyifli bebeğidir.

Peki hiç mi riski yok? Var tabi ki gelin onuda bir sonraki yazımda yazayım.

Sevgiye kalın...

Nermin Merve Bozdoğan

YENİ DOĞAN İKİZLERİ NEDEN YANYANA YATIRMALIYIZ?

Hamileyken ikizlerin bakımıyla ilgili çok okumak araştırmak istesem de ne yazık ki ikizlerle ilgili yazılmış sadece tek bir kitap vardı. Benim için öyle kıymetli ve öyle değerliydi ki altını çize çize defalarca okumuşluğum vardır.

İşte o en kıymetli kitapta, ikiz bebekleri doğduklarında birbirinden ayırmamamız gerektiği,birbirlerinin sesini, nefesini, kokusunu hatta varlığını bile hissetmelerinin onlara huzur verdiğini ve rahatlattığını yazıyordu.

Bir de internette araştırdığım kadarıyla ikizlerin, anne karnında birbirlerine alışık oldukları için dünyaya geldiklerindeki hissettikleri yabancılık hissini birbirlerini hissederek geçeceği yazıyordu. Ve doğduklarında birbirlerini aradıklarına, varlıklarının birbirlerini rahatlatıp huzur verdiğine dair bir çok yazıya rastlamıştım. Aynı zamanda bebeklerin ilk doğduğunda bir süre annenin yanında olması gerektiğine de hep inandım.

Tüm bu bilgiler ve okuduğum tecrübelerden sonra ilk doğduklarında bizim odamızda ve yan yana yatırmaya karar verdim. Bu yüzden odamızda az yer kaplayacak, taşınabilir ve kullanımı kolay olması için iki tane park yatak aldık. Aldık ama ikiz olduklarını hiç hesaba katmamışız, minicikler idi doğduklarında. 

Hastane de ilk odaya  gelirken de tek bebek beşiğinde koyun koyuna yatarak gelmişlerdi.

Taburcu  olup eve geldiğimizde park yataklar kocaman geldi , bizde sadece bir park yatağı hazırlayıp ikisini birden koyun koyuna odamızda yatırdık.

İlk üç ay park yatakta odamızda yattılar. 

Sonraki dönemde önce gündüzleri odalarında uyutmaya başladım böylece yavaş yavaş odalarına alıştılar. 6 aylık olduklarında ise artık kendi odalarında ve karşılıklı yatmaya başlamışlardı. 

İkizleri uyuturken en çok dikkat ettiğim şey, ilk doğduklarında birbirlerini görebilecek ve hissedebilecek pozisyonda uyutmak oldu. Zaman geçtikçe yatakları ayrıldı ama yatakları birbirlerini görebilecek gibi düzenlendiği için geceleri uyanıp kafalarını kaldırdıklarında hep birbirlerini görebildiler.

Peki bu süreç nasıl devam etti?

Ne zaman odalarını ayırdık?

Şuan ne durumdayız? bunların hepsini yakında yazmak dileğiyle.

Sevgiyle kalın...

Nermin Merve Bozdoğan 







26 Ağustos 2020 Çarşamba

2020-2021 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI NEDEN DONDURULMALI?




Merhaba,

Bir önceki yazımda Datça'da kalma kararımızı nasıl aldığımızdan bahsetmiştim. Pandemi var diye var olan imkanlarımız doğrultusunda bu sene İstanbul'a dönmüyor ve çocukları okula göndermiyoruz.

Peki ya imkanları olmayanlar ya da böyle bir hayatı tercih etmek istemeyenler ne yapacak?

Mesela bizim çocukların bu sene okula gitme zorunlulukları yok ve bence ana okuluna gitmeseler de olur. E ben zaten çalışmıyorum evde onlarla ilgileniyorum. O yüzden bu kararları alıp, izole hayata devam edebileceğiz.

Diyelim ki,

İstanbul'da yaşıyorum ve ev hanımıyım. Hadi ben sokağa çıkmam korurum kendimi,  eşimde evden çalışıyor diyelim harika ama ya çocuğum ilkokul 1. sınıfa gidiyor ise? Üniversite sınavına girecek ise? Mecburum okula göndermeye, hele hele ilk 4 yıl zorunlu, göndermezsem cezası var. Ben istemeyerek te olsa mecburiyetten göndereceğim.

Diyelim ki,  

Bana göre en temiz yerdeyim, işe de gitmiyorum, çocuğumun okula gitme zorunluluğu da yok ama ben evde tüm gün çocuğumu oyalayamayan, oyun oynamayı  sevmeyen, hele hele kışın bütün gün evde çocukla deliren bir anneyim. Ben gönüllü göndereceğim okula, burası temiz burada bir şey olmaz deyip hiç anlamadan riske gireceğim. Oysa okullar açılmasa bir şekilde idare edeceğim, gönderebileceğim bir okul olmasa mecburum çocuğumla ilgilenmeye. İnanın bana okula gönderme zorunluluğu olmadığı halde gönderenler de olacak.

 Diyelim ki,

Ankara'da yaşıyorum ve çalışıyorum. Evden çalışma şansım yok, bakacak kimsem de yok o zaman ne yapacağım ? Yine mecburum okula göndermeye. Diyeceksiniz ki al işte okullar açılmazsa bakacak kimsesi olmayan ne yapacak ?

Bence eğer açılacaksa okullar sadece onlar için açılmalı, en az sayıda çocuk olmalı sınıflarda, çocuklar eğitim için değil  sadece evde bakacak kimseleri olmadığı için okula gitmeli ki zaten çok küçük yaş çocuklar için geçerli bir durum bu. Çok görüyorum ilkokul çağında evde tek başına kalabilecek kadar cesur ve becerikli çocukları. Bana kalırsa risk alıp okula göndermektense evde tek başına kalabilecek çocukların evde kalmaları daha doğru.

Eğer okullar açılırsa;

Çalışıyor isem ve bakacak kimsem yoksa okula göndermeye MECBURUM,

İlkokul-Ortaokul-Lise veya Üniversite çağındaysa yine okula göndermeye MECBURUM,

Hiç bir şey öğretemiyor, yeteri kadar ilgilenemiyorsam okula göndermeye MECBUR DEĞİLİM ama gönderebilirim,

Veya hepsini geçtim seslerine, çocuk oluşlarına tahammül edemiyorsam (böyle annelerde var ) okula göndermeye MECBUR DEĞİLİM ama gönderebilirim...

Bu yıl okulların açılmasını işte bu yüzden doğru bulmuyorum çünkü insanlar okullar açık, herkes okula gidiyor, eğitimden geri kalmasın, evde ne yapacak bütün gün, sıkılmasın bende biraz nefes alayım  diye mecburiyetten ya da tamamen kendi istekleriyle okula gönderecekler çocuklarını. Oysa her gün artan vakalar göz önünde bulundurulup, hayat durmuşken eğitim hayatını da bir yıl dondursak ne kaybederiz ki?

Varsın bir yıl hiçbir öğrenci okula gitmesin, varsın geç atılsınlar hayata, bence hiçbir şey sağlıklarından hele hele canlarından önemli değil...

Sevgiler

Nermin Merve Bozdoğan 




24 Ağustos 2020 Pazartesi

BU KIŞ DATÇA'DA KALMAYA NASIL KARAR VERDİK?


Herkese merhaba, 

Sizlerle  bu kış İstanbul'a dönmeme kararı aldığımızı ve çocukları okula göndermeyeceğimizi  paylaşmıştım, genel olarak herkes doğru karar verdiğimiz görüşünde.

Burada kalma kararı almamızdaki en büyük etken, tabiki annemin burada yaz kış yaşadığı bir evinin olması ve bizimde uzun zamandır burada yaşıyor olmamız. 

Çok şükür ki, burada kalabilme imkanımız var. Eğer anneannemiz burada yaşıyor olmasaydı sadece tatile geliyor olsaydık biz bu kararı alamazdık hatta böyle bir fikrimiz bile olmazdı bence. Evet Pandemi sebebiyle kalıyoruz ama kalacak yerimiz var olduğundan kalabiliyoruz. 

İkinci büyük etkense, çocukların bu yıl ana sınıfına gidecek olmaları.

Ana sınıfı zorunlu eğitim olmadığından, Pandemi'den öncede bu yaz için erkenden İstanbul'a dönme zorunluluğu hissetmiyorduk, hatta okula başlamalarına bir yıl kaldı, bu son rahat yazımız diyerek ana sınıfına bile bir ay geç başlatabiliriz doya doya yaşasınlar yazı, denizi, toprağı, doğallığı diyorduk. Pandemi ortaya çıkınca bu düşüncemiz daha da ağır bastı ve bu yıl okula gitmeleri zorunlu olmadığı için okul derdini hiç düşünmeden bu yıl kaldırdık hayatımızdan.

Ve en büyük etken tabiki Pandemi,

Her yıl, yaz kış geliyor olmamıza ve hep bir ev hayali kurmamıza rağmen bu seneye kadar Datça'da bir yer alıp  ev yapmayı hiç bu kadar ciddi düşünmemiştik. İşte bizi harekete geçiren asıl sebepte maalesef Pandemi. Dünya'nın her noktasına yayılan bu virüs ne yazıkki kalabalığı, trafiği, sosyal hayatı, komşuculuğu, Avm'leri vb  seviyor. Bu nedenle bu süreçte hayatını, yaşadığı şehri, yaşam koşullarını değiştiren milyonlarca insan oldu. Bizde onlar gibi  daha izole, daha yalnız, daha asosyal, daha korunaklı bir hayat yaşamak gerektiğine inanarak burada kalmaya karar verdik. Bu da bir seçim aslında, bu fırsatı olup büyük şehir hayatından, sosyal hayatından, yakın temas ilişkilerinden vazgeçememekte vardı.

Hayat bizi, tüm bu şartlar doğrultusunda Datça'da kalmaya sürükledi umarım her şey çok güzel olur.


Sevgiyle kalın...

Nermin Merve Bozdoğan  



PANDEMİ İLE HAYATIMIZDA ALINAN KARARLAR



Bütün yazı suda geçirdi şu kuşlarım, iyice doydular denize, kuma, güneşe.

Normal şartlarda bu sene ana sınıfına başlayacaklardı, eylül'ün başında dönecektik İstanbul' a ve çok istemesemde bu yıl onlar tam gün okula gidekerlerdi.  Bende tam gün ev işleri, blog, kitap, lansmanlar derken bu yıl bizi koşturmalı bir yıl bekliyordu. Ama yine biz planlar yaparken hayat bizim için başka planlar yaptı ;) Pandemi ’den dolayı hepimizin hayatı azda olsa değişti, planlarımız, kararlarımız, hayallerimiz bile değişti.

Ne yazıkki büyük şehirlerde risk oranı yüksek olduğu için herkes küçük şehirlere, kasabalara kaçma planları yapar oldu. Bizde Datça’da yaz kış kalabileceğimiz bir ev yapma kararı aldık, aslında senelerdir hayalimizdi bir türlü yapamıyorduk, pandemi bizi harekete geçirdi diyebilirim.

Kısa sürede gönlümüze göre bir arsa bulduk, Eylül’de de inşaat yasağı kalkınca evimiz yapılmaya başlıyor Allah’ın izniyle.
Pandemi’den dolayı aldığımız en radikal kararımız ise; bu kış İstanbul’a dönmüyoruz ve çocukları da okula göndermiyoruz.

Ve yine şunu söylüyorum bunlar bizim planlarımız hayat ne gösterir bilemeyiz ,ama nerede olursak olalım bu yıl okul defterini kapattık.

22 Ağustos 2020 Cumartesi

BİOBABY SAÇ VE VÜCUT ŞAMPUANI


Bugün sizlere çok sevdiğimiz @biobabyturkiye ‘nin güneşsonrası kreminden ve Türkiye’nin ilk ve tek probiyotik içerikli saç ve vücut şampuanından bahsedeceğim.

*** BİOBABY saç ve vücut şampuanı ***
• İçerdiği probiyotikler cildin doğal florasını korur.
• Alman Papatya Ekstresi,cildi yatıştırır ve nemlendirir.
• Organik Elma Özü,cildi ve saçı canlandırır ve öyle muazzam bir kokusu varki Lal ve Can doyamıyor yıkanmaya 
Paraben, Ftalat ve Boya içermez...

***Biobaby Güneş Sonrası Kremi***
• İçerisindeki Zeytinyağı ile güneş ışınlarına maruz kalan cildi nemlendirir.
• Ciltte yağlı tabaka bırakmaz.
• Paraben , Ftalat ve Fenoksietanol içermez.
• Güneş sonrası hasarlar için çözüm sunar, cildi yumuşatır,rahatlatır.
• Omega 7 içeren kır iğdesi özütü, derinin maruz kaldığı güneş ışınlarının zararlarını iyileştirmeye yardımcı olur.
• Omega 3 kaynağı olan ceviz yağı cildi yeniler.

Mis gibi sağlıklı ciltler için 👉🏽@biobabyturkiye

19 Ağustos 2020 Çarşamba

HAYALLERİNİZ GERÇEK OLSUN İSTİYORSANIZ



Hepimizin hayalleri var, hedefleri, planları,istekleri.

Ben bu seneye başlarken ısrarla bu yıl benim yılım, bu yıl benim yılım olacak dedim durdum. Küçücük hayallerim vardı oysaki, gerçekleşmesi kolay minik minik hayaller kimisi olsu kimisini unuttum bile bazısının da hala olmasını bekliyorum. Ama ilk kez hıdrellezde çok büyük dilekler diledim, mumlar yaktım ve tam söylenen saatte çizdim hayallerimi kağıda ertesi sabahta erkenden götürdüm denize bıraktım hayallerimi, normalde hiç inanmazdım Hıdrrelleze ama bu yıl çok inandım ve dileklerim gerçek oldu. Bir de bu yıl alma verme dengesine çok inandım, Hızır ve İlyas Aleyhisselam’dan dileklerimi dilerken bol bol iyilik yaptım. Hani dilekler diler olursa şöyle yapacam olursa bunu yapacam deriz ya, işte ben dileklerim olmadan yaptım.

Hayatta her şey gerçekten mümkün, yeterki hayallerinize inanın yeterki gerçekten peşinden gidin, bol bol iyilik yapın, hayır duaları alın, mutlaka birilerinin kalbine dokunun.

Ve en önemlisi olacak diyin olacak.

Sevgiyle kalın...

Nermin Merve Bozdoğan

22 Temmuz 2020 Çarşamba

Çocuğunuz süt sevmiyor mu? Sütü Sevdirecek harika bir tarifim var!


Dün bir arkadaşıma çaya davetliydim. Öğleden sonra olduğu için çocukları evdeydi. Ben de giderken onların sevebileceği lezzetli bir şeyler almak istedim. Ufak tefek atıştırmalık yiyeceklerin yanında marketten en sevdiğim markanın ambalajlı sütünü aldım. Süt, bizim evde çok tüketildiği için artık her alışverişlerimde sanırım hiç düşünmeden sepete ekliyorum.

Evlerine gittiğimde arkadaşım torbaları boşaltırken sütleri kendime aldığımı sanınca biraz şaşırdım. Meğer çocukları süt “sevmezmiş”. Benim düşünceme göre, çocuklar bir gıdayı, bir yiyeceği sevmediğinde bu gerçek fikir değil, bir etkilenme veya zorlanma sonucu oluyor. Yani çocuğu yemesi veya içmesi için zorlarsan o çocuk o gıdayı bir daha tüketmeyebiliyor. O yüzden çocukları serbest bırakmak, sıkmamak, o gıdayı farklı tarif ve formlarda denemelerini sağlayarak onlara sevdirmek lazım. Hele ki konu beslenme için olmazsa olmazlardan süt ise….

Arkadaşımla sohbet ettiğimizde  çekinerek ambalajlı sütleri pek kullanmak istemediğini söyledi. Nedenini sorduğumda ise besin değerinindüşük olduğunu duyduğunu ama bunu da araştırmadığını, tamamen kendi fikri olduğunu söyledi. Hızlıca bir google’layarak onunla birkaç araştırmayı paylaştım.  Çıkan sonuçlar,onu şaşırttığı kadar beni de şaşırttı. Zira bilmediğim bir sürü şey öğrendim. Bu vesileyle arkadaşıma da teşekkür ederim yeni şeyler öğrenmemi sağladığı için.

Araştırmam sonucunda edindiğim bilgileri kısaca sizinle de paylaşmak istedim. Süt özelikle 1-4 yaş döneminde zihinsel gelişime katkı sağlıyor. Çocukluk ve ergenlik döneminde güçlü kemik ve diş oluşumunu sağlıyor.  Sonraki dönemlerde yani gebelik ve emzirme dönemlerinde bebeğin sağlıklı gelişimi için gerekli vitamin ve minerallerin vücuda alınmasına ve bebeğin kemik gelişimine yardımcı oluyor.

Hamilelik dönemlerinde annelerin çoğunda yaşanan kemik ve diş problemlerinin oluşumunu önlüyor. Yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde ise yaşanması olası olan kemik problemlerinin önüne geçilmesinde etkili rol oynuyor. Vücudun ihtiyaç duyduğu protein, kalsiyum, fosfor, B2 vitamini gibi birçok besin öğesini de içinde barındıran süt sağlıklı ve kaliteli yaşamın anahtarı diyebiliriz. Eğer siz de yaşamınızı daha kaliteli sürdürmek, olası sağlık problemlerinin önüne geçmek istiyorsanız her gün az 2 bardak süt ve 1 porsiyon süt ürünü tüketmenizi öneririm. Uzmanlar yetişkin ve yaşlıların da ortalama 2 bardak süt içmelerini öneriyorlar. Hal böyle olunca aslında sütün günlük beslenmemizde ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz.



Ambalajlı Sütler Nasıl üretiliyor?

Ambalajlı sütler, ısıl İşlem Görmüş İçme Sütleri Tebliği’ne uygun ısıl işlem geçirerek ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından onaylanan tesislerde üretiliyor.

Isıl işlem, dünya çapında tüm sütlere uygulanan bir yöntemmiş meğer. Bu işlemin  amacı, sütün besleyiciliğinden ve içeriğindeki vitaminlerinden de herhangi bir kayba uğramadan, insanlarda ciddi hastalık riski oluşturabilecek etkenlerin tamamen uzaklaştırılmasıymış. mış.
Bu arada aranızda çiğ süt kullanan varsa diye çok ama çok önemli bir bilgi eklemek istiyorum. Çiğ olarak tüketime sunulan açıkta satılan sütler biliyorsunuz sokakta, dükkan önlerinde, mağaza kapılarında filan satılıyor. E tabii soğuk zincir de hak getire! Bu sütlerde soğuk zincir sağlanamadığından, tüketiciye ulaşana kadar geçen taşıma sürecinde toplam bakteri yükü artıyor. Bu zararlı mikroorganizmaların uzaklaştırılması amacıyla evlerde kontrolsüz bir şekilde uzun süre kaynatılıyor ve bu yüzden vitamin-mineral kayıpları ambalajlı sütlere göre daha fazla oluyor.

Özetlemek gerekirse; kendi sağlığınız ve çocuğunuzun sağlığı için her yerden süt almayın, çiğ süt almayın, denetimden geçmeyen sütü doğal sözüne kanıp eve sokmayın. Çocuklarınızı da onu sevmiyor, bunu sevmiyor diye şartlandırmayın. Sadece neyi nasıl sunacağınızı bilin ve çocuğunuza, yeni şeyler denemesi ve sevmesi için her zaman şans verin.  Çocuğunuza sütü sevdirecek bir tarifle bu yazımı sonlandırıyorum 
Şimdiden hepinize afiyet olsun.

Çilekli& muzlu Smootie Tarifi:
• 10 adet çilek,
• Yarım olgunlaşmış muz
• 1/2 bardak kutu süt,
• 2 küp buz.
• Çocuklar için hazırlıyorsanız 1 tatlı kaşığı bal
Yukarıdaki karışımı 1 dakika blender’dan geçirin ve şahane bir yaz içeceğiniz hazır!
Bir boomads advertorial içeriğidir.


2 Haziran 2020 Salı

İZLANDA'LI ORMAN BEKÇİLERİNİN AĞACA SARIL SLOGANI



Dün bir yazı okudum, İzlanda'nın salgın sebebiyle sosyal mesafeli yaşamak zorunda kalan dünyaya bir önerisi varmış.

 İzlanda'lı orman bekçileri, ağaçların yalnızlık ve izolasyonun yarattığı negatif duygularla başa çıkabilmeniz de bizlere yararı olacağını, bizi rahatlatıp, yeni güne ve tüm zorluklara karşı hazırladığını söylüyorlar ve bu bilgiler ışığında İzlanda'da ''İnsana sarılamıyorsanız, ağaçlara sarılın!''sloganıyla insanlar ağaçlara sarılıp fotoğraf çektirip , açılan site üzerinden paylaşıyorlar.

 Biz de, ilk sokağa çıkma iznimizde önce Mesudiye'ye gitmiştik çocuklarla. Azıcık deniz havası alır döneriz,belki denize ayaklarımızı sokarız demiştik ama denize uzaktan bakmakla yetinmiştik yasaktan dolayı (Birkaç dakikalık kaçamağımızı saymıyorum) Çocuklarda denize uzaktan bakıp yol kenarındaki ağaca tırmanmışlardı ve gayette mutluydular.

Ben, denize giremedikleri için yapacak birşey bulamayıp ağaca tırmandıklarını düşünmüştüm oysa onlar ben bu yazıyı okumadan önce çözmüşler ağaçların mucizesini. Bütün çocuklarda vardır bir ağaca tırmanma merakı ve mutlaka her çocuğun bir ağacı vardır tırmanıp benimsediği.Şimdi bu yazıyı okuduktan sonra daha iyi anlıyorum çocuklardaki bu ağaca tırmanma sevdasını, demeli doğaya bu kadar yakın olan çocuklar çoktan çözmüşler ağaçların mucizesini keşke bizlerde bu günleri yaşamasan farkedip daha kıymet bilir davransaydık değilmi.

Buraya İzlanda'daki sitenin linkini bırakıyorum göz atmak isterseniz. https://www.skogur.is

1 Haziran 2020 Pazartesi

HOŞGELDİN YAZ

Hoşgeldin Haziran, Hoşgeldin yaz, işte sonunda hepimizin beklediği o gün geldi çattı, artık yaz başladı. Bu haziran'dan hepimizin beklentisi oldukça yüksek, hiçbir yaz özlenmemişti bu kadar, aynı zamanda hiçbir yaz bizi bu kadar ürkütmemişti gelişiyle. Bugün normalleşme sürecine geçiyoruz, şehirler arası seyahat yolculuğu kalkıyor ve aylardır evlerine hapis olan herkes bir yerlere kaçma planları yapıyor haklı olarak. Çünkü çok bunaldık, çok sıkıldık aylardır yaşadığımız stresin tarifi yok hepimizin ihtiyacı var biraz evlerden uzaklamaya, restoranlar, cafeler, oteller, havuzlar,plajlar hepsi yavaş yavaş normale dönüyor,herkeste bir telaş bi hazırlık. Salgın tamamen bitmeden bu normalleşmeler ne kadar doğru bilemiyorum ama vatandaş olarak bizlerin bu normalleşmeyi yanlış anlayıp iyiye giden ne varsa olumsuz etkilememizden korkuyorum açıkçası ama bir yandan da bununla yaşamayı öğrenmemiz gerektiğine de katılıyorum. Bu yüzden, tedbirlere harfiyen uymak ve sosyal mesafeyi korurmak şart. Güzel bir yaz olsun, güneş hiç batmasın, çocuklar neşeyle koşup oynayabilsin,herkes tüm sevdiklerine kavuşsun, çiçekler kelebekler güzel olan ne varsa gelsin bu yazla birlikte. gününüz aydın, yazınız şahane olsun.

18 Mayıs 2020 Pazartesi

KOLAY VE HIZLI ÖĞRENMENİN ÇOCUKLARA FAYDALARI

Montessori Pedagojisi'nin ilk hedefi; okul çağına baslayacak olan çocuklara hızlı ve kolay öğrenmeyi öğretmektir.Çünkü, eğer çocuklar öğrenmeye başlarken; kolay ve hızlı öğrenirlerse, öğrenmeye karşı istekli oldukları gibi başardıkları için kendilerine karşıda güven duyarlar. Akademik hayatları özgüvenli ve rahat başlamış olur ve de öyle de devam eder. Şöyle düşünün, Bu yüzden çocuklara birşeyler öğretmeye başladığımızda, onların hızlı ve kolay öğrenebilecekleri yolları denemeliyiz.Eğer hızlı ve kolay öğrenirlerse öğrenmeye karşı istek Yani,aldığı eğitimi öğrenmekte zorlanan bir çocuk mesela sayı saymayı öğrenmekte zorlanıyor ve bir türlü başaramıyor kendisinde eksiklik ve başaramama duygusu hissettirmekle kalmaz öğrenememeye de yönlendirir. gereçlere dayalı eğitim ile, kendi kendilerine öğrelenerek hayatları boyu Peki çocukların hızlı ve kolay öğrenmeleri için de sağlam bir alt yapı oturtmaları gerekiyor. Hızlı ve Kolay öğrenmek için kolay altyapıyı oturtmak.

MARİA MONTESSORİ VE HİNDİSTANA ETKİSİ

Maria Montessori , II.Dünya Savaşı esnasında Hindistan’a Gandi’ye desteğe gidiyor.Yaptığı tüm araştırmaları, bilgileri herkesle paylaşmak için seminerler, konferanslar düzenliyor. Bu süreçte sadece kendi bilgi birikimiyle yetinmeyip bilim adamlarından da faydalanıyor. Mesela, Sigmund Freud’dan bilinçaltını öğrenip çocukların eğitimini buna göre planlıyor. Yaptığı seminerler ve konferanslar öyle etkili oluyorki ülkedeki mevcut eğitim veren İngiliz okulları kapatılıp Montessori Okulları açılıyor, bilim, sanat, eğitim ilerliyor. Hindistanda günümüzde halen Montessori Pedagojisiyle eğitim veriliyor, en çok büyüyen en çok bilgisayar yazılımcısı yetiştirme alanında da kendini gerçekten çok geliştiren bir ülke. Özellikle Bilgisayar alanında Hindistan’ın gücünü duyan vardır mutlaka. Hatta bizim ülkemizde de birçok kurumsal firmada Hintli bilgisayar yazılımcıları ve bilgisayar mühendisleri görev yapar ve sayıları da oldukça fazladır.

12 Mayıs 2020 Salı

Bugün annemle eskileri karıştırırken Lal ve Can’ın küçüklük kıyafetleri geçti elimize. “Olmaz, küçüldü onlar artık giyemezsin” desekte Lal ısrarla zorladı kendini giydi vallahi. Soldaki resim Lal 40 günlük, #kırkuçurma ‘ya giderken çekilmişti, sağdaki de bugün, Lal 5 yaşındayken. Böyle bir sürü kıyafetleri var sakladığım, kıyıp veremediğim, o zamanlar çok şey tutuyorum diyordum ama bugün bu güzel duyguları yaşayınca “Keşke daha çok saklasaydım” dedim. Ben sadece kıyafet saklamışım, ilk patikleri, hastane çıkışları, ilk bayramlıklarını, çorapları ☺️☺️ Başka ne saklanırdıki

11 Mayıs 2020 Pazartesi

MONRESSORİ VE ÇOCUKLARDA DÜZEN

Maria Montessori’nin yaptığı araştırmalara göre çocuklar, hiçbir şey bilmedikleri tamamen yabancı oldukları bir dünyaya gözlerini açarlar. Ve yabancı oldukları bu dünyaya alışmak için kendilerine bir düzen kurarlar, bu düzen sayesinde dünyayı öğrenmeye, etrafı tanımaya, yabancı oldukları her şeye alışmaya çalışırlar. Düzen derken, tüm kontrolün ebeveyninde olan çocuk nasıl düzel kuracak diyeceksiniz. Çocuklar için düzen aslında aşina oldukları alışkanlıklardır, aynı saatte uyuması, aynı kişilerle vakit geçirmesi, aynı masada yemek yemesi, aynı biberonu kullanması gibi birçok alışkanlık çocuklarda alışkanlık yani düzen algısı oluşturur. Ve yaptığı araştırmalara göre hayatları aynı düzen devam eden çocuklar aşina oldukları düzenli yaşam sayesinde kendilerini güvende hisseder ve daha huzurlu bir çocukluk geçirirler. Bu nedenle özellikle 06-24 ay yani hayata alışıp harekete geçen çocuklar için daha planlı yaşamak ve daha az değişiklik yapmak kendilerini güvende hissedip huzurlu büyümeleri için faydalı olacaktır.

4 Nisan 2020 Cumartesi

Corona Günlerinde Çocuk Olmak

Herşey güllük gülistanlık değil değilmi herkes sıkılıp bunalıp daralıyor bugünlerde. Banada en çok sorduğunuz soru “Kavga ediyorlar mı?” Tabiki ediyorlar, aslında genel olarak çok iyi anlaşıyorlar öyle devamlı mızmızlık yapan, vuran, iten, atan çocuk hiçbir zaman olmadılar bu saatten sonra değişeceklerini de sanmıyorum.Çünkü birbirlerine çok bağlı ve çok düşkünler. Hele ki eve kapandığımız bu günlerde tek arkadaşları kendileri oldukları için inanılmaz iyi anlaşıyor bütün gün dipdibe herşeyi birlikte yapıyorlar.Biz artık onlara keyif vermiyoruz galiba ya da aynı dilden konuşamadığımız için illede sende oyna diye tutturmuyorlar ikisi birlikte çok güzel oyunlar kurup, saatlerce oynuyorlar sıkılınca ikisi birden sıkılıyor. Amaaa gün içinde bazen anlamsız inatlaşmalara girebiliyorlar, mesela bu resimde Can’ın derdi “Boya kutusunu ben tutucaktım Lal tutmayacaktı”Gerçekten çok anlamsız ve asla kavga edilmeyecek konularda anlaşamayıp atıştıkları oluyor.Öyle saçma sapan şeyler ki “Ben dokundum sen dokunma” , “Ben sola oturdum sen sola oturma” aaaa birde her sofrada “Sen başa oturdun ben başa oturacaktım” ile “Anneanne benim yanıma otursun” kavgası oluyor onlar oturuyor istedikleri yere biz annemle onların gönüllerine göre yerleşiyoruz sofraya. Diyorumki onlarda sıkılıyor napsınlar deşarj olmak için kendilerine sorun yaratıyorlar yoksa sen dokundun ben dokundum diye kavga eder mi insan ? Heeeh varmı sizde de böyle sebepsiz yere atışan...

3 Nisan 2020 Cuma

Corona Günleri 03.04.2020

Hey gidi günler hey, Lal ve Can’ın burçları balık, 3 aylıklardı ayaklarını ilk Datça’nın sularına soktuğumuzda💦Hep suyu çok sevdiler, her bahar Datça’ya gelip suyun biran evvel ısınmasını beklerlerdi, Ocak ayında bile dayanamayıp çizmeyle 👢suya girmeye çalıştıkları olurdu, her sene mart ayında başlarlardı yavaş yavaş suyla oynamaya havada böyle soğuk olmazdı izin verirdik hep oynamalarına. Önce eller, sonra çaktırmadan ayaklar , birden bakardık sırılsıklam olmuşlar böyle böyle o suyu ısıtır erkenden girerlerdi denize. Oysa bugün aylardan Nisan, sadece 1 kere ellerini değdirdiler, o da hiçkimsenin olmadığı birandı ve sadece 3 saniye. Eskiye dair ne varsa özleyen bir ben değilim dimi, şu denize ellerimizi sokmayı bile özledim sanmayınki şikayetçiyim çok ilginç bir şekilde gayet mutlu ve iyiyim evde yeterki bütün bu kötülükler bitsin yeterki daha fazla insana yayılmadan daha çok kayıplar vermeden bitsin gitsin 😞😞Elbet birgün hepsi biter ve çocuklar yine koşar denizlere..

2 Nisan 2020 Perşembe

Corona Günleri 02.04.2020

Aslına bakarsan alışığız babadan ayrı kalmaya, doğduklarından beri biz her baharda Datça’ya gelir Eylül gelmeden de dönmeyiz İstanbul’a.Aylarca baba İstanbul’da biz burda geçiririz baharı, yazı ama en fazla 15 gündü dayanma limitimiz. 15 gün dolunca başlardım “Ne zaman gelicen? Bak çocuklar çok özledi gel artık “ der dururdum, gelemediğinde dırdır ederdim. Hiç 4 hafta ayrı kalmadık 15 günde bir en fazla 3 haftada bir hep gelirdi.Şimdi ise babamız gideli tam 3 hafta oldu bir kere bile “Gel “ demedim. Oysa çocuklar öyle çok özlüyorlarki, her akşam yatağa yatınca bir fasıl “Baba ne zaman gelecek?” “Biz ne zaman hep beraber İstanbul’a gidicez?” cevabını bilemediğim sorular soruyorlar özellikle Lal çok özlemiş babasını. Ben mi? Ben de sakın çıkma ben aylarca ayrı kalmaya razıyım yeterki sağlıkla kavuşalım der oldum. Tek duam hepimiz sağlıkla kavuşalım sevdiklerimize hasret, özlem birşey değil yeterki kayıplarımız olmasın

30 Mart 2020 Pazartesi

Corona Günleri 30.03.2020

Tam 15 günlük karantinanın ardından ilk kez dün annem ve çocuklar dışarı çıktık. Ama çıkıp sokaklarda yürüyüp, pervasızca dolanıp koşup oynamadık. Arabaya binip Mesudiye’ye gittik Hayıtbükü,Ovabükü sırayla bükleri gezdik. Arabadan hiç inmeden 20km hızla sanki yürür gibi dolaştık bomboş sahillerde.Normal şartlarda bu zamanlar ve bu havalarda bütün apartlar ve moteller açık sezona hazırlanıyor olurdu oysa dün hepsi kapı duvar kapalıydı.Ölü şehir gibiydi dolaştığımız yerler,deniz kenarına masa ve sandalye atan 2 aile, koca sahilde salına salına yürüyen 4-5 kişiyi saymazsak hiçkimseler yoktu sokaklarda. Evden çıkarken çocuklarla anlaştık, arabadan inmek yok sadece biraz dolaşıp hava almaya gidiyoruz diye bu yüzden kimse olmamasına rağmen inmedik arabamızdan ve çocuklarda hiç lafını bile etmediler. Denize en yakın olduğumuz noktada camı açıp deniz kokusunu çektik içimize ve size de arabanın içinden çektiğim bu pozu getirdim. Kiminiz delirmiş diyeceksiniz şimdi bana , kiminiz aferin ama dünya “Evdekal” diye basbas bağrırken,1 kişinin 200 kişiye bulaştırdığı bir virüsle mücadele ederken varsın “Deli” desinler öyle değilmi ama...